2011’de başlatıp kısa sürede vazgeçtiğim ama şimdi tekrar canlandırmaya karar verdiğim blogun ve biraz gecikmeli olsa da zamana ayak uydurmak için açtığım instagram hesabının adı ‘therestisbasicallyeverything’. The rest is basically everything. İkisi birbiriyle bağlantılı üç nedeni var bu ismin.
Başlangıç olarak bu cümle Hamlet’e aşina olanların bileceği ‘the rest is silence’ repliğinin bir varyasyonu. Hamlet’in ölmeden önce söylediği ve ölüme işaret eden. Oyunda çok sevdiğim birkaç replikten biri; sessizlik-silence kelimesini çok severim. Aynı zamanda da o kadar popüler bir replik ki bu isimde birçok blog zaten vardı ve ben de isim seçmek için ‘the rest is ...’ diye düşünmeye başlamıştım. ‘The rest is silence’ cümlesinde ‘the rest’ ‘sonrası’ diye çevriliyor, ‘şu andan sonrası sessizlik’ (yani ölüm) gibi. Ama ben biraz da ‘geri kalan’ gibi düşündüm ‘the rest’i. İşte burada ‘the rest is basically everything’, edebiyat eleştirisi dersinde üzerine düşündüğümüzde beni çok etkileyen bir fikre bağlanıyor. Saussure’ün tanımladığı temel bir dilbilim nosyonu.
O dersten aklımda kaldığı haliyle cümleler (utterance demek belki daha doğru - sözce diye çevriliyor) yatay ve dikey düzlemde varlar. Yatay düzlemde birimlerin birbiriyle syntagmatic bir ilişkisi var, dikey düzlemde ise paradigmatic. Gözümün önüne hocanın bu kavramları tahtanın sol tarafında durmuş yazarak çizerek anlatışı geliyor. Buna göre bir ‘utterance’da birimlerin syntagmatic ilişkisi olması demek her bir birimin diğer birimler sayesinde anlamlanması demek. Basit bir cümle üzerinden düşündüğümüzde öznenin anlamı fiilin anlamını etkiliyor. Yani yatay düzlemde birimler birbirinin yerine geçemez ve biri olmadan diğeri anlamlanamaz.
Fakat bir de paradigmatic ilişki var ki işte belki ikinci ya da üçüncü sınıf edebiyat öğrencisi halimi etkileyen bu nosyondu. Cümlede (ya da ‘utterance’da) her bir birim o dildeki bir kategoriden (sıfatlar, nesneler, zarflar, vb) uygun olan herhangi bir kelimeyle doldurulabilir. Yani dildeki sıfatlar kategorisinden, örneğin, o bağlama uygun olan yüzlerce binlercesinden birini seçip oraya koyabilirsiniz. Asıl vurucu nokta da şurası ki seçmediğiniz her bir kelime seçtiğiniz kelimenin anlamını belirliyor. Diyelim ki bir cümle kurarken Türkçe’deki sıfatlar kategorisinden ‘şahane’yi seçtiğimde ‘mükemmel’, ‘inanılmaz’, ‘harikulade’, vb (yüzlercesi) değil demiş oluyorum. Diğer anlamları değillemiş oluyorum yani. ‘Diğerleri değil de bu’ deyince bir tür statement yapmış oluyorum, iddia etmiş oluyorum. Bu son kısım tabi benim bu kavrama yüklediğim anlamla alakalı daha çok. İşte burada bu dilbilim kavramı benim psikolojik açıdan yaşadığım bir zorlanmaya bağlanıyor.
Beynimdeki ilişkiler ağı beni ne yazık ki can sıkıcı bir tür düşünme biçimine itiyor. Hatta buna ‘all or nothing’ düşünme biçimi dendiğini öğrendim. Türkçe’de ‘ya hep ya hiç’ diyoruz ama bu ifade bu durumu her zaman karşılamıyor. Daha ziyade ‘hepsi ya da hiçbiri’. Bunun benim hayatıma etkisi şöyle oluyor: herhangi bir şeyi ya eksiksiz olarak yapmak, elde etmek, ortaya koymak ya da eğer bu mümkün değilse/zorlayıcıysa o şeye yönelik en ufak çabayı dahi göstermemek. Bu durumun dilbilimdeki paradigmatic ilişkiyle bağlantısı şu. Herhangi bir şeyi ortaya koyduğunda (dildeki ya da genel anlamda her tür sistemdeki ‘sign’lar yoluyla), o bağlamda onun yerine konabilecek diğer tüm ihtimalleri dışarıda bırakmış oluyorsun. Bu da seçim yapmak demek; ve en doğru seçimi - optimal seçimi. Seçim yapmaksa sorumluluk almak, iddiada bulunmak demek. Bunlar da benim için kaygı demek. En doğru seçimi yapma ihtimalim nedir ki diyerek hiçbir seçim yapmamak.
Blog yazmak o açıdan benim için korkutucuydu. O bağlamda mümkün olan yüzlerce, binlerce şeyden yalnızca birini seçip ortaya koyacaktım. Ben de şöyle düşündüm: ‘Peki ya geri kalanlar?’. ‘The rest?’ Geri kalanlar yani söylemediklerim ‘neredeyse her şey’di. Her şey eksi bir. Ben de bunu acknowledge etmek istedim. ‘Evet, söylediklerim söyleyebileceğim her şeyi dışarıda bırakıyor ve bunun farkındayım’ demek istedim. Bir tür disclaimer olarak. Kendi sorduğum şu soruyu cevapladım kısacası: ‘Peki ya geri kalan?’ ‘Geri kalan aslında her şey’.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder